20 Eylül 2015 Pazar

Kızgın kireci elle yoğurmak, bir zalim huzurunda el pençe divan durmaktan daha iyidir.”
Sadi

16 Eylül 2015 Çarşamba


"işte bunlar hep hikâye" dedi yaşlı adam. Başını boşlukta salladı sonra eliyle çaresizlik işareti yaptı. Sustu, sustu, sustu...

13 Eylül 2015 Pazar

FOTOĞRAF HİKAYELERİ 9
biber
Kahramanlarımı içimde gezdirmek konusunda ölçüyü tutturamadığım oluyor. Daha önce "istasyonda bir şiir" ile ilgili başıma gelmişti, onu da blogga yazdım. Şimdi benzer bir durumla karşı karşıyayım. Kahramanım daha hikayesi yazılmadan hem hikayenin yönünü hem hayatını alt üst etti. Yetmişine gelmiş bir kadının adli bir olayla hapis cezası almasını öngöremedim. Altmışlı yetmişli yıllarda geçen katıksız bir aşk hikayesi ya da kurumaya bırakılmış biberlerin içeriye alınmasının unutulması....



Deha derecesindeki yazarlar daha önce hiç ortaya konmamış kahramanlarla gelir yazıya (güliverin gezileri mesala..) Günlük hayattan ya da gerçek insanların içinden kahraman seçmemek mi gerekiyor? Gerçi yazdıklarım birebir gerçek değil ( ki o zaman kurgu olmaz) mesele şu; içimde gezinen hikayelerden kurtulmadan yenisini yazmam ne mümkün...


Sizde "gelincik" derler bizde "köpek gülü" belki fotoğraf hikayelerine yazarım, kısmet...
ibrahim eyibilir

7 Eylül 2015 Pazartesi


FOTOĞRAF HİKAYELERİ 8
Yol Fotoğrafları
Yol kelimesi tıpkı göç kelimesi gibi taşıdığı eş anlamla da fiilin acısını haber veriyor. Yolmak; içinde bir zorlamayı dayatmayı mecburiyeti haber verir. Göçün bir göçmeyi yıkılmayı anlattığı gibi...
Yıllardır yolun yolcusu olmak, taşıdığı anlamların hepsini tecrübe etmek, akşam hüznüne denk bir geniz yanması. Durup durup yol fotoğrafları çekmemi buna yoruyorum bazen. Ama o kapkara yolların hiç fotoğrafını çekmemişim bu da ayrı bir ilginçlik.
İlk fotoğraf çekileli neredeyse yedi yıl olmuş. O fotoğrafı çekerken içinde gezinen tuhaf bir his olan "istasyon" şimdi "istasyonda bir şiir" olarak hikayeye dönüşerek "teyzemin Radyosu" na girdi. İçimde gezinen bambaşka bir hikaye idi oysa. Uğruna şiir yazılan kadınların hallerini yazmayı hayal ederken "mona roza" yı hak etmeyen o çiğlik banka reklamına düşünce hikaye bambaşka bir yola girdi. (başka bir yol fotoğrafında bu konuya devam edeceğim. İ.e)
İbrahim Eyibilir



2 Eylül 2015 Çarşamba

Kuyu
Kuyu; hem doğuda hem de batıda kadim sembollerden biri. Blog için de modern zamanların kuyusu diyebilirim. Ya da benim gibi çok okuru olmayan blog yazarları için böyle... Kimi kuyuya " Midasın kulakları eşek kulağı" diye fısıldıyor kimi Yusuf'u soruyor. Yani herkesin kuyusu kendini. İnsanlık tarihinin en kalabalık yalnızlığını yaşıyoruz galiba...
Benim kuyum cümlelerim. Facebook ya da Tivit duvarlarına bırakılan cümlelerin samimiyetinin eksik olduğunu düşünüyorum. Belki de benim cümlelerimde eksik herkesinkini öyle sanıyorum. Bilmiyorum.
Geçen Cumartesi saat altı civarı teyzem aradı. Annem ve babam aynı anda hastahanelik olmuş. Alelacele memlekete geldim. Tedavileri devam ediyor. İyiye gidiyor durumları, şükür. Bunu sosyal medya aracılığıyla duyurmak içimden gelmedi. Yukarıdaki samimiyet sorgulamasına sebep bu düşüncedir. Ben o acıyı yaşarken en gerçek halimdeydim. Gerçek bir şey bırakmadım duvarlara. Hakikatten âlem sanal...
Gönülden gönüle bir yol olmalı tüm zamane haberleşme araçlarından önce ve sonra var olan ve olmaya devam edecek. O yoldan gelip yarama merhem olacak cümleler süren dost, dünya ahiret bitmez servettir.
İçimde kalmalıydı bunlar. Yapamadım. İster Midasın kulakları anla ister Yusuf'tan bir haber say. Kendimce kendi kuyuma fısıldayacaklarım, şimdilik bunlar...
İ

 FOTOĞRAF HİKAYESİ 35 (yedi iklimde ve bir ortak kitap çalışmasında yayınlanan yazı i.e) 1984’TE ZORBA VE DİL             Bin dokuz yüz do...