23 Mart 2020 Pazartesi

BEYHUDE DENEMELER 15: F451
Daha önce Yedi İklimde yayınlanmış bir değini


Fahrenheit 451'de Zorba ve Kitap
Aslında 1984 hakkında yazmaya karar verdiğimde, ardından Fahrenheit 451’i de yazmalıyım diye düşündüm.  1984 için düşündüğüm “zorba ve dil" alt başlığını biraz değiştirerek bu yazıya da uygulayabilirim diyordum.  Kitabı okurken, filmi izlerken bu başlık hakkında kararım önce kararsızlığa sonra kesin kararlılığa dönüştü.  Yazının ilerleyen bölümlerinde sanırım bu karar ve kararsızlığa hak vereceksiniz.
Distopya denince akla ilk gelen iki kitaptan birisi de Fahrenheit451’dir.  1984 hakkında yıllar öncesine dayanan bir aşinalığım vardı.  İki kez sinemaya uyarlanmış bu kitap hakkında neler yazacağım konusunda zihnimde az çok bir şablon oluşmuştu.  Okurken olduğu gibi yazarken de ön yargılardan kurtulmak gerekiyor. Ben de farkında olmadan kendimde bir yargı oluşturmuşum. Distopya denildiğinde her iki eserin de yan yana anılması beni de yanılttı.  Benzer yanlarını bulmak isterseniz bulabilirsiniz oysa matematik mantığıyla baktığınızda elmalarla armutları toplamak kadar farklı olan iki kitapla karşı karşıyaydım.  Bendeki bu algı ve kafa karışıklığı kitabın sinemaya uyarlanmasında da ortaya çıkmış olmalı.  Mümkün olduğunca yargılarımı kenara bırakmaya çalıştım. Başlığa sataştığım da oldu. Okuma bittiğinde, başlık aynı kaldı, ben ikna olmuştum, bu zorbanın bilinen zorbaların en zorbası olduğuna.
Neil Gaiman'ın sunuş yazısıyla başlayan kitap; okura bakışını değiştirmesi gerektiğini belirten bir manifesto adeta. Benim de zihnimde dağınık duran cümlelerin derli toplu ifadesi diyebilirim. “ Birileri size bir hikâyenin neyle ilgili olduğunu söylerse, muhtemelen haklıdırlar. Hikâyenin yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerlerse, kesinlikle yanılıyorlardır. Dolayısıyla size Ray Bradbury'nin uyarı niteliğindeki, takdire şayan kitabı Fahrenheit 451 hakkında söylediğim her şey eksik olacak. Bu kitap bunlarla ilgili, evet ama bundan fazlasıdır aynı zamanda. Bu kitap sayfalarının arasında bulacağınız şeylerle ilgili.” (A.g.e syf 17 çvr: Dost Körpe)
Yukarıdaki alıntıyı söyle yorumlamak da mümkün; duymak, görmek, bilmek ya da doğrularımıza okuduğumuz metinlerden bir “olur" almak isteği.  Arayan bu oluru her metinde bulabilir. Oysa o metin o olur olduğu kadar o değildir aynı zamanda. Ben bu metinde ve metinden yola çıkarak çekilen filmden ilhamla, içimden geçenlerin hangisine olur alma derdindeyim? Girişte bahsettiğim ön yargı buydu. Kurgunun ardında gerçekte hangi cümle yazılı, hangi fikir saklı? Ön yargımdan uzaklaşmaya çalışarak yazarın “ olur” u nedir onu bulmaya çalışmak olmalı.  Yapabilir miyim? Bilmiyorum.  En azından bu yöndeki bir çabanın kayda geçmesi diyebiliriz. 
Dijital cağın kâbusunu yetmiş yıl önce sezebilen bu metin; bilim-kurgu metinlerde alışık olamadığımız şekilde edebi bir kurguya ve dile sahip. ( Birçoğu 84’de göre böyle görmese de bana göre bu metin daha edebi. Çeviri etkisini de göz ardı etmemek gerek tabii) Guy Montag’ın Clarisse‘le karşılaşması, iç dünyasında sorularıyla yeni kapılar açılması, Guy Montag’ın karısıyla olan diyalog ya da diyalogsuzluğu ve bunların ne kadar yapay olduğunu fark etmesi.  Tüm bunlar içte yaşanan kişisel fırtınalar. Bay yazar, beş yüz yıl sonrası için söyledikleriniz bugünden gerçek olmaya başladı demek fena halde artistik olurdu değil mi? Bu cümleyi kurabileceğiniz belirtiler olmakla birlikte hala insandan umut var diyebiliriz.  Ya da öyle olması gerekir.
Beş yüz yıl sonrasında yanmayan evlerde sadece kitapları yakmakla görevli itfaiyeciler, asıl işleri olan yangın söndürmekle ilgili her şeyin bir efsane, söylenti olması, fantastik gelebilir. İnsanların radyodan sonra kendilerini bir başka –görüntülü- kutunun önüne gönüllü hapsetmeleri, yazarı ürkütmüş olmalı.  Akıldan ve sorudan yoksun, cehalete teslimiyet ve hayvani mutluluk, bu duygu bütün insanlara hâkim olursa ne olur ihtimali bu kitabın yazılma sebeplerinden sanırım. 
Her insanın bir kitabın “zulası” diğer bir deyişle sığınağı olması kitabın, kitaba dair en romantik bakışıdır.   Oysa insanlık tarihi, yakılan kitaplar ve yakılan kütüphaneler tarihi değil mi? İskenderiye’den Bağdat’a oradan Endülüs’e ve daha niceleri.  Verilen örneklerde bu etkiyi ortaya koyan bir insan ya da bir grup insandır. Fahrenheit 451okuru kendi zorbasıyla yüzleşmeye çağırmaktadır. Kendi zorbasını biraz açmak gerekiyor galiba.  Zorbanın dıştan gelmesi içte büyüyen bir direnişin, uyanışın habercisidir. Bahsettiğim zorbaları insanlığın utanç tarihi hep yazmıştır. Bu kitabı özel kılan ise tarihe zorba olarak geçmemiş yazılmamış bir tür zorbayı okurun dikkatine sunuyor. Kötülüğü gönüllü olarak uygulayan bunu da mutlak iyilik olarak gören körlükten doğan zorbalıktır bahsettiği.  Bu kör uykudan uyandırmaya kalkan her uyarıcıyı kötü bilerek yok etmeye kalkan zalim bir zorbalıktır. İnsanı bilakis insandan sakındıran bu uyarı, kitabın en özel yanıdır bence.
Bizim inancımızda insan; eşrefi mahlûkat ile esfeli safilin ( en iyiden en kötüye) arasında her mesafeye gidebilecek bir potansiyelde yaratılmıştır. İçinde böyle derin potansiyele sahip bir varlığın, kendi eliyle kendi iyisini yakabilecek kadar kör ve zorba olabilme ihtimali hep vardır. Yazının başında zorba ile ilgili tereddütlerimin altında yatan bu belirsizlikti. Şimdi anlıyorum ki herkes kendi zorbasıyla uğraşmalı ya da onu hiç unutmamalı. Bunu nefs mücadelesi olarak da okuyabilirsiniz.
Son olarak, yazıda kısaca değindiğim uyarlama filme hiç değinmeme sebebim; gördüğüm en kötü uyarlama olduğu için. 1984’ün kötü bir kopyası olmaktan öteye gidememesindendir.  Filmde Montag’ın karısı, Clarisse ve bunun onun içinde uyandırdığı fırtına ve uyanış verilememiş. Üçüncü sınıf bir aksiyon filmi yapılmaya çalışılmış.
Çevirdiğim her sayfada, o sayfanın yanma derecesi olan Fahrenheit 451 hatırlatan bir ürpertiyi içime işleyen bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Dilimizde çok ağır çağrışımları olan “kitapsız” sözünün distopik âlemde nasıl bir karşılığını olduğunu görmek için okunmalı.


 FOTOĞRAF HİKAYESİ 35 (yedi iklimde ve bir ortak kitap çalışmasında yayınlanan yazı i.e) 1984’TE ZORBA VE DİL             Bin dokuz yüz do...