FOTOĞRAF HİKAYESİ 29 : AKİF İNAN
(geçen yıl ocak ayında Yedi İklim dergisi olarak Akif İnan özel sayısı hazırlamıştık. Üstadı yeniden rahmetle anarken o sayıda yer alan yazıyı ilginize sunuyorum. i.e)
Babamın Gazali
Yeni aya
karşı dua ederdi
Ağlardı kesilen zeytin dalına
Ağlardı evliya kıssalarına
Saksıda taşırdı kışın baharı
Korkuyu sevinci yayan gözleri
Kitaba gözlüktü derin gözleri
Anamın en kutsal barınağıydı
Esli alfabeyi candan severdi
Toprağa dosttu ölüme hazır
Taşırdı soyunu gövdesi gibi
Bir destan büyüttü namustan aşktan
Midenin harama düşmanlığından
Ağlardı kesilen zeytin dalına
Ağlardı evliya kıssalarına
Saksıda taşırdı kışın baharı
Korkuyu sevinci yayan gözleri
Kitaba gözlüktü derin gözleri
Anamın en kutsal barınağıydı
Esli alfabeyi candan severdi
Toprağa dosttu ölüme hazır
Taşırdı soyunu gövdesi gibi
Bir destan büyüttü namustan aşktan
Midenin harama düşmanlığından
Mehmet Akif
İnan
Her kurban bayramında yeniden inerdi
kurban İsmail’e. Yüzüme bakar, saçımı okşar, camii kürsüsünde imamın gözyaşlarıyla
anlattığı kıssayı yinelerdi. İmam gibi olmasa da kendi samimiyetiyle söyler,
bıçak İsmail’in boğazına dayanınca görüp görebileceğim en samimi gözyaşlarıyla
ağlardı. “Ağlardı kesilen zeytin dalına/ Ağlardı
evliya kıssalarına” çevrede yatır, tekke ne varsa bakımına kendini vazifeli
bilir, hepsine koşardı. Asıl rengi hâki olduğu
sezilen o solgun gocuğun yakaları kalkar, tipinin kar izleri saçlarını dolaşır
hoyrat... Gocuğun altında bir kabartı "Saksıda
taşırdı kışın baharı" kıştan bahara yeşil bir selam saklardı. Taze
fidan, yetişkin ağaç olana dek haberi olmazdı kimsenin. Bir bahar; selamı
gelirdi, Issız bir dağ yolunun kenarına,
kimsesiz mezar başına diktiği yeşilin.
Sağ'a Sol'a savrulmuş dayılarıma çekeceğimi
hisseder, korkardı. " Korkuyu
sevinci yayan gözleri" elimde - kırmızı- kitapları görünce farklı bir
ürperti yaydı. Bildiği bir savrulma değildi bu, sonunda hapisten işkenceden
başka bir yol vardı. Cu’lu ci’li yaftalar giydirirlerdi üstüme, biliyordu.
Gözlerime bakar, gözlüklerimi bahane eder, uykularıma gönderirdi beni. Oysa
uykulardan önce beni o kitaplara gönderen onun gözleriydi “Kitaba gözlüktü o derin gözleri” köy odasında hangi bayram öncesi
hangi kandil hatırlamasam da her aşır okuyuşumdan sonra hatrımdan çıkmayan
yaşlı gözleri değil mi beni bu sayfalara süren… “Korkuyu sevinci yayan gözleri”ne bu ürpertiyi konduramamıştım. Ben
ne yaparsam sevmeye, benimle gurur duymaya hazır anam; öyle değildi. “Anamın en kutsal barınağıydı” benim
okuyup yazmam. “Esli alfabeyi candan
severdi ”okuldaki en iyi okuyanın kendisi olduğunu anlatır, yazdıklarımı
ilk o okurdu. Anam anlatmayı sever, ben onu dinlemeyi. Onun gibi bir anlatıcı
olamayacağımı fark ettiğimden sanırım bu yazma çabam. Hikâyemin anlatıcısı anam
kahramanı babam olunca hikâyenin aile hikâyesi olması beklenirdi. Babam
kıssaları getirirdi önüme anam ayrılıkları, cümlelerim o yüzden hüzne kardı
zahir…
Babam bahçelere kuyular
açardı. Artıcancı derdi o kendine, okulda öğrendim artezyen kuyusu açtığını.
Beni de götürürdü bazen; suya ulaşana kadar kazılır, suyu suyla çağırırdı yere.
Su bahçeye gelince tüm yorgunluk
biterdi. Saçından paçasına kadar milli çamura belenmiş olsa da su gelince
gülerdi. Ter ve toprak kokardı " Toprağa
dosttu ölüme hazır" Babama ben anlattım kuyuyu ve güzelini. O Yakup
oldu, beni koklayıp ağladı. Su kanallarının
kenarında dinlenirken, komşunun ağacından düşen elmayı alma demeden önce sadece
tadını hissettiği için yedi yıl kapıya hizmeker ( hizmetkâr) olan dervişin
menkıbesini anlatırdı. Elma akar gider önümden su kalırdı elimde. Sonra ateşten
bahsederdi mideleri dolduran ateşten, korkardım.
" Bir destan büyüttün namustan aşktan
" bir ben bilirdim içinde uyuttuğu efeyi. Elinde mavzeri ateş almamış,
tetiğin ucunda gözleri ölüm kokan bir adam. Ateş almayan tetikten ötürü bir ömür
sahibine şükreden… Tetiğin ucundaki adamın helallik isteyişi, bitmeyen
tesellisiydi. Namustan ve aşktan bir destanı var, aramızda sır...
Dede ve babayız şimdi. Buluşmalarımızda,
önümüzde yürüyen baba ve oğlun izine basıyoruz. Toprağa yürüyüşlerimiz sessiz,
“Dede !” ünlemesi kıssaların toplamı, gözlerinde o bildik yaş, anlıyorum bıçak
İsmail’in boynuna dayanmış. “Midenin
harama düşmanlığından” yazdığı
destanı sıvazlıyor torunun saçlarına. Ben ona bakıp güzel adamları, güzel
atları düşünüyorum. Ben çocuk o gençken açtığı kuyulardan gelen güzele,
gömlekler biçiyorum. “Bir destan büyüttü
namustan aşktan /Midenin harama düşmanlığından” mısralarını giyinmiş bayramlık
gömlek gibi. Elimden tutup, İsmail’e götürür mü beni Yakup diye iç geçiriyor
içimdeki çocuk…
İbrahim EYİBİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder