6 Ocak 2017 Cuma

FOTOĞRAF HİKAYESİ 29 : AKİF İNAN
(geçen yıl ocak ayında Yedi İklim dergisi olarak Akif İnan özel sayısı hazırlamıştık. Üstadı yeniden rahmetle anarken o sayıda yer alan yazıyı ilginize sunuyorum. i.e)


Babamın Gazali
Yeni aya karşı dua ederdi
Ağlardı kesilen zeytin dalına
Ağlardı evliya kıssalarına
Saksıda taşırdı kışın baharı

Korkuyu sevinci yayan gözleri
Kitaba gözlüktü derin gözleri
Anamın en kutsal barınağıydı
Esli alfabeyi candan severdi

Toprağa dosttu ölüme hazır
Taşırdı soyunu gövdesi gibi
Bir destan büyüttü namustan aşktan
Midenin harama düşmanlığından
Mehmet Akif İnan
Her kurban bayramında yeniden inerdi kurban İsmail’e. Yüzüme bakar, saçımı okşar, camii kürsüsünde imamın gözyaşlarıyla anlattığı kıssayı yinelerdi. İmam gibi olmasa da kendi samimiyetiyle söyler, bıçak İsmail’in boğazına dayanınca görüp görebileceğim en samimi gözyaşlarıyla ağlardı. “Ağlardı kesilen zeytin dalına/ Ağlardı evliya kıssalarına” çevrede yatır, tekke ne varsa bakımına kendini vazifeli bilir, hepsine koşardı. Asıl rengi hâki olduğu sezilen o solgun gocuğun yakaları kalkar, tipinin kar izleri saçlarını dolaşır hoyrat... Gocuğun altında bir kabartı "Saksıda taşırdı kışın baharı" kıştan bahara yeşil bir selam saklardı. Taze fidan, yetişkin ağaç olana dek haberi olmazdı kimsenin. Bir bahar; selamı gelirdi,  Issız bir dağ yolunun kenarına, kimsesiz mezar başına diktiği yeşilin.
 Sağ'a Sol'a savrulmuş dayılarıma çekeceğimi hisseder, korkardı. " Korkuyu sevinci yayan gözleri" elimde - kırmızı- kitapları görünce farklı bir ürperti yaydı. Bildiği bir savrulma değildi bu, sonunda hapisten işkenceden başka bir yol vardı. Cu’lu ci’li yaftalar giydirirlerdi üstüme, biliyordu. Gözlerime bakar, gözlüklerimi bahane eder, uykularıma gönderirdi beni. Oysa uykulardan önce beni o kitaplara gönderen onun gözleriydi “Kitaba gözlüktü o derin gözleri” köy odasında hangi bayram öncesi hangi kandil hatırlamasam da her aşır okuyuşumdan sonra hatrımdan çıkmayan yaşlı gözleri değil mi beni bu sayfalara süren… “Korkuyu sevinci yayan gözleri”ne bu ürpertiyi konduramamıştım. Ben ne yaparsam sevmeye, benimle gurur duymaya hazır anam; öyle değildi. “Anamın en kutsal barınağıydı” benim okuyup yazmam. “Esli alfabeyi candan severdi ”okuldaki en iyi okuyanın kendisi olduğunu anlatır, yazdıklarımı ilk o okurdu. Anam anlatmayı sever, ben onu dinlemeyi. Onun gibi bir anlatıcı olamayacağımı fark ettiğimden sanırım bu yazma çabam. Hikâyemin anlatıcısı anam kahramanı babam olunca hikâyenin aile hikâyesi olması beklenirdi. Babam kıssaları getirirdi önüme anam ayrılıkları, cümlelerim o yüzden hüzne kardı zahir…
Babam bahçelere kuyular açardı. Artıcancı derdi o kendine, okulda öğrendim artezyen kuyusu açtığını. Beni de götürürdü bazen; suya ulaşana kadar kazılır, suyu suyla çağırırdı yere. Su bahçeye gelince tüm  yorgunluk biterdi. Saçından paçasına kadar milli çamura belenmiş olsa da su gelince gülerdi. Ter ve toprak kokardı " Toprağa dosttu ölüme hazır" Babama ben anlattım kuyuyu ve güzelini. O Yakup oldu,  beni koklayıp ağladı. Su kanallarının kenarında dinlenirken, komşunun ağacından düşen elmayı alma demeden önce sadece tadını hissettiği için yedi yıl kapıya hizmeker ( hizmetkâr) olan dervişin menkıbesini anlatırdı. Elma akar gider önümden su kalırdı elimde. Sonra ateşten bahsederdi mideleri dolduran ateşten, korkardım.
" Bir destan büyüttün namustan aşktan " bir ben bilirdim içinde uyuttuğu efeyi. Elinde mavzeri ateş almamış, tetiğin ucunda gözleri ölüm kokan bir adam. Ateş almayan tetikten ötürü bir ömür sahibine şükreden… Tetiğin ucundaki adamın helallik isteyişi, bitmeyen tesellisiydi. Namustan ve aşktan bir destanı var, aramızda sır...
Dede ve babayız şimdi. Buluşmalarımızda, önümüzde yürüyen baba ve oğlun izine basıyoruz. Toprağa yürüyüşlerimiz sessiz, “Dede !” ünlemesi kıssaların toplamı, gözlerinde o bildik yaş, anlıyorum bıçak İsmail’in boynuna dayanmış. “Midenin harama düşmanlığından”  yazdığı destanı sıvazlıyor torunun saçlarına. Ben ona bakıp güzel adamları, güzel atları düşünüyorum. Ben çocuk o gençken açtığı kuyulardan gelen güzele, gömlekler biçiyorum. “Bir destan büyüttü namustan aşktan /Midenin harama düşmanlığından” mısralarını giyinmiş bayramlık gömlek gibi. Elimden tutup, İsmail’e götürür mü beni Yakup diye iç geçiriyor içimdeki çocuk…
İbrahim EYİBİLİR






 FOTOĞRAF HİKAYESİ 35 (yedi iklimde ve bir ortak kitap çalışmasında yayınlanan yazı i.e) 1984’TE ZORBA VE DİL             Bin dokuz yüz do...