FOTOĞRAF HİKAYESİ 16
YEDİ İKLİME DAİR
(Bana sorulan bir soruya verdiğim cecaptır.)
Ali
Haydar Haksal’ın ve Yedi İklim’in sizin için önemi, yeri nedir? Bu insanı ve
mektebi, sizde uyandırdığı duyguları söze dökmeniz gerekse neler söylersiniz?
Samsun’u bilenler, meşhur Çiftlik Caddesini de bilir. O
caddenin en pahalı tatlıcısına sevgili dostum Orhan’ı neredeyse sürükleyerek
götürdüm. Bir kutlama yapıyordum. Üniversite öğrencisi için oldukça lüks olan
bu yerde, merkez bir dergide, Yedi İklim Dergisi’nde yazımın yayınlanmasını
kutluyorduk. Kendimi o anda ne olarak gördüğümü hatırlamaya bile utanıyorum.
Ayaklarım yerden kesilmiş, son zamanların en önemli yazarı edalarıyla dolaştım
bir süre. Bu sevincin öncesi, öğrencilik yıllarına kadar gidiyor. Sınıf
gazetesinde titreyen şiir, kendi çapında önemli olan bir okul yarışmasında alınan
hikâye ödülü, kanayan hüzün, üniversitede Cemil Meriç, İsmet Özel ve Sezai
Karakoç arasında neye uğradığını şaşırmış bir zihnin, kendi çapında dergi
çıkarma girişimlerinin geldiği eşikti. Değerli hocam Şaban Sağlık aracılığıyla
telefonla görüştüğümde tanıdık bir sesti duyduğum. Aynı dünyanın aşinalığı
benim kendimi Yedi İklim’de görmemi kolaylaştırdı. Yirmi yıl geriye, bugünden
bakınca ne kadar toy ve sınırları zorlayan bir ukalalık varmış üstümde. Ben ve
benzerlerime bilge bir tebessümle tahammül eden bir dost, bir ağabeydi
gördüğüm.
İlk karşılaşmamız, Kadıköy- Kurbağalıdere’de, altı inşaat
malzemesi üstü dergi bürosu olan yerde oldu. Yedi İklim’in meşhur
kütüphanesinin koridor boyunca size eşlik ettiği loş bir mekândı. Artık
Tekirdağ’da öğretmendim. İstanbul’a her gelişimde uğradığım “ev”di Yedi İklim.
Önceleri pek de farkında olmadığım sonra idrak ettiğim büyük bir dünyanın
eşiğindeydim. Edebiyat dünyası da diyebilirsiniz buna ya da “yazar” kimliğinin
ruhunuza tebliği…
Kadıköy’de unutamadığım ve öğretici olan karşılaşmalarım
oldu. Bunun ilki bende silinmez iz bırakan, rahmetli Erdem Beyazıt ile bir
iftar yemeğinde aynı masada olmaktı. Yutkunup hiçbir şey diyemediğimi
hatırlıyorum. Yine bir Cuma akşamı iskeleden bir misafir almaya giden Ali
Haydar ağabey Lale Müldür’le dönmüştü. Bir başka akşam Kemal Sayar beni
iskeleye bıraktı. Her birisinin ayrı bir öğreticiliği vardı. Çizginin şairi
diye bildiğim Hasan Aycın üstatla karşılaşmak, modern zamanların dervişi
duygusu bıraktı bende. Bu dönemde “teyzemin radyosu”na giren “kapı” ve “usta
işi” hikâyeleri ortaya çıktı. Bunda oradaki solunan havanın etkisi büyüktü.
Bunlar iki binli yılların başına kadar devam etti.
Hani hep söylenir ya “şiiri buldu şiiri bıraktı” diye.
Bende öyle olmadı tabi şiir yoktu zaten ama evlendikten sonra dört yıl kadar
bir şey yazamadım. Gözlerimi kapadığımda beni yazarlığa ve yazmaya uyandıran
benden umudunu kesmeyen bir tavırdı Yedi İklim. Onca yıl derginin yazarı ve
dergi de telifimmiş gibi bana dergi gönderildi. O fetret döneminden sonra
tekrar yazmaya başlamamda bu tavrın önemli yeri var. “şair masalı” geldi uzun
bir aradan sonra. Dergide yer bulamasa da kalemle aramın kapanmasında önemli
idi. “emanet misafir” Yedi İklim’de aradan sonra yayınlanan ilk hikâyem oldu.
“emanet misafir” den sonra uğramaya yüzüm oldu.
Kadıköy’den Maltepe’ye taşınmıştı dergi, oraya gittim ziyarete. Kadıköy’den
sonra burada içim sızlamadı dersem yalan olur. Yine kitaplar yine dergiler
vardı ama bir şeyler eksikti sanki. Belki benim o ilk zamanlardaki kendime
güvenimi yitirmiş olmamın da böyle algılamamda etkisi olabilir. Birileri için
hayal kırıklığı olduğumu düşünmeye başlamıştım. Zira benle beraber yola çıkan
birçok arkadaşım ilk kitabını çıkarmıştı. Ben birkaç iyi hikâyede kalmıştım
sanki. Kalemi elime aldığımda kendime verdiğim bir söz vardı “Ben üste para
vererek kitap bastırmayacağım.” Bana bu bilinci veren Yedi İklim oldu.
Şimdilerde imza günü de dâhil toptan fiyatına yazarlık pazarlanırken o pazara
malzeme olan kalemlere hem üzülüyorum hem de acıyorum. Bu kadar ucuz ve kolay
olanın kalıcı olamayacağını görebilecekleri bir ortamdan yoksun olmaları en
büyük eksikleri. Sosyal medyanın sanal şöhreti, sözde bilinirliliği artırması
gibi etkiler şimdilerde dergilerin nicelikten çok niteliği artıran o olumlu
özelliğini unutturdu gibi. Ancak işin ehli biliyor ki nitelikli eserler vermek
gene böyle okul (ekol) olmuş dergiler çevresinde oluyor.
Sonradan İstanbullu olduktan sonra dergiyle ilişkilerimiz
daha sıkı olmaya başladı. Her Cuma akşamı, Yedi İklim buluşmaları herkese açık
bir ders niteliğinde devam ediyor. Şimdi daha ferah bir mekânda, Üsküdar’da, ben her gidişimde öğrenmeye devam ediyorum.
Her gidişimde yazmaya susayarak dönüyorum.
Geçen yıl bir dosya olarak hikâyelerimi topladığımda
isminin “teyzemin radyosu” olmasında da yine Ali Haydar ağabeyin etkisi oldu.
Bununla kalmadı, dergi sayfalarında da görsel ve yazı olarak da yer aldı.
Yukarıdaki soru Yedi İklim ve Ali Haydar Haksal’ın benim için
önemi ve yeri yönünde olduğu için bendeki karşılığının üzerinden geçerek
yazmaya çalıştım. Oysa üç yüz sayıyı çoktan aşmış olan yedi İklim; son yirmi
yıl içinde “bizde” eli kalem tutan herkesle yolu kesişmiş olan, bir şekilde
yol, eşik olmuş önemli bir okuldur. Yolumun Yedi İklim’le, Ali Haydar Haksalla
kesişmesi benim için de bir bahttır vesselam.
İbrahim Eyibilir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder