24 Aralık 2015 Perşembe

http://poetikhaber.net/HD792_-soguk-kaya--gercekciligi.html


Değerli şair Mustafa Nurullah Celep, PoetikHaber sitesinde Teyzemin Radyosu ile ilgili bir eleştiri yayınladı. Kendisine teşekkür ederim.
İbrahim Eyibilir


Mustafa Nurullah CELEP(*)

İBRAHİM EYİBİLİR’İN ‘TEYZEMİN RADYOSU’ ADLI HİKÂYE KİTABI ÜSTÜNE
YA DA ‘SOĞUK KAYA’ GERÇEKÇİLİĞİ

Gündelik hayatın gerçeklerinden doğan bir hikâye, ‘şimdi ve burada’ bilinci ve duyarlığıyla okuyucuyu içinde yer aldığı dünyanın / Türkiye’nin temel meselelerinden haberdar edebilir. Türk edebiyatının ana karakteristik tabiatına aşina bir tutumdur bu, çünkü anıtsal bir yapı olarak Türk edebiyatının en belirgin vasfı, gerçekçi oluşudur. Türk edebiyatında bütün atılımlar da gerçeklik algısı üzerinden yapılır. Bizim bugün Türk Hikâyeciliğinde en çok ihtiyaç hissettiğimiz şey, gerçekçilik damarı tebarüz etmiş, bizi Türkiye’nin, Türkiye’de hayatın gerçekleriyle yüzleştiren ‘tanık metin’lerdir.

İşte bu tanıklığın taşraya bakan anlatıcı çehresini, sahici anlatımı, içtenlikli söyleyiş biçemi ve şiirsel üslup karakteriyle İbrahim Eyibilir’in ‘Teyzemin Radyosu’ adını verdiği hikâye toplamı oluşturuyor.(1) Biz bu estetik çehrenin samimiyet yüklü anlatma iştiyakına, bazen hüzünlenerek bazen sürgün, göçebe ve yolcu olmanın ağır iç sızısıyla tanık olarak okuma deney/imi yaşadık, işte bu okur olma ve olgunlaşma deneyinden metne yansıyanları yapıt içinde 2-3 hikâyeye odaklanarak aktarmak istedik. Bu taşra hüzünlenmeleri ve hislenmelerinin, hız kültüyle şekillenen bir çağ atmosferinde, yazımızla somutun vurucu etkilerine göndermede bulunarak gerekçesini serimlemek istedik. Böylece bu mahrumiyet yüzyılında hikâye anlatıcılarının ölmediğini kanıtlamak istedik, elinde Kitaplar Kitabı Kur’anı, hasta ve mustarip bir kız çocuğuna armağan etmek isteyen hikâye kişilerinin dünyada bir varlık olarak ama dünyadan olmayan incelikleriyle yaşadıklarını ispat etmek istedik, gurbet ilinde gariplik yaşayan hikâye kahramanlarının, Kur’an okuyan Sümeyye’lerin ölmediğini kendi mizaç ve meşrebimizce duyurmaya çalıştık.

Şimdi yazımıza gerekçe olan bu cümlelerin gerçeklik vurgusuyla altını doldurmaya çalışalım:

İbrahim Eyibilir, meramını, dil ve anlatım bakımından içtenlikle dile getiriyor. Onda yapay dil ve üslup oyunlarına rastlamıyoruz. Samimi bir taşra hikâyecisidir Eyibilir. Bu taşra anlatımlarında yazarın ‘şair ve bilge’ tutumunu temel bir bakış açısı olarak belirlediğine tanık oluyoruz. Anlatma esasının merkez alınmadığı durumlarda tipik bir lirik şairdir Eyibilir. Durumlar üzerinden şiirsel parıltılar ve imgesel yansılarla biçimlendirdiğini görüyoruz üslupsal karakterini. Yazar mısralarını veya öykü cümlelerini büyülü ve etkileyici bir lirik şiir diliyle duygunun evleği ve menfezinden geçirerek şekillendiriyor ve sesletiyor okuyucuya. Bir yürek dilidir konuşan ve anlatan. Bu gönül dilinin mayasını hüzün duygusu belirler. Adeta bir yağmur dili, serinliği ve diriliğiyle sevdaya doğru anlatma iştiyakıyla yönlenme gözlenir. Anlatmaz, daha çok ‘gökkuşağından dün bir gül düştü rüyama’ diyerek nevi şahsına münhasır bir lirik şair edasıyla ruhunda gizlenmiş iç duygu hâllenmelerini, ‘taşrada bir kartpostal hüznünü’ açığa çıkarır.

İbrahim Eyibilir bu hikâye toplamında, anlatımın esas alınmadığı bu tarz metinleriyle daha çok şiirselin, duygulanımların, soyutun kapsamı dâhilindedir. Modern öykü sanatında bir anlatım tekniği ve biçem özelliği olarak ‘’şiirin dilini’ kullanıma açmak, en çok bu tip metinler için geçerlidir. Bu anlamıyla klasik, somut, sosyal gerçekçi hikâye anlayışının dışında bir seyir izler.

Bizce İbrahim Eyibilir, geleceğe kalacaksa eğer, işte bu şiirsel metinlerin haricinde, örneğin ‘Usta İşi’, ‘Bakkal’, ‘Soğuk Kaya’, ‘O’, ‘Kamera Şakası’ gibi gerçeklik vurgusu ve gerçek algısı öne çıkan, somut, açık anlatımlı hikâyeleriyle kalacaktır.

Nedir bizi gerçekle yüzleştiren, kıyasıya sorgulatan bu hikâyelerin temel nitelikleri?

İbrahim Eyibilir’in anlatımlarında ‘lirik bir hikem’ düşüncesinin bir tavır olarak öne çıktığını ifade edebiliriz. Düşüncem odur ki Eyibilir, hikâyeci algısını gündelik hayatın içinden geçirirken ‘yolculuk ve sürgün temi’ eşliğinde hareket ediyor. Bu tem eşliğinde bugünün dünyası içinden yitirilen değerlerimize iç duygu durumlarıyla göndermede bulunarak bir tavır belirliyor. Yani ki bir hikâye anlatıcısı olarak İbrahim Eyibilir, şimdi ve burada bilinci ve duyarlığıyla gündeliğin özündeki hikemiyeti hikâye dilinde açığa çıkarma derdinde ve telaşındadır. Örneğin Usta İşi’nde bu hikem arayışı ve vurgusu çok belirgin bir bilinç olarak yer bulur. Bunun yanında bu yazı dâhilinde ifade edeceğimiz, Sağır Kaya ve Kamera Şakası hikâyeleri, duygunun diline bulanmadan gündelik gerçeğin, canlı bir anlatımın, nabız vurgusunun, gerçekçi damarın bütün seçikliğiyle anlatı formuna büründüğü metinler olarak yer alır. İşte biz de günümüz hikâyeciliğinin olmazsa olmaz gereklerinden biri bu tip metinlerdir, diyoruz.

En nihayet bize bir ‘Soğuk Kaya Gerçekçiliği’ lazımdır. Biz bir okuyucu olarak soyut durum öykülerinden, o öykülerin bunaltan atmosferinden de bıktık. Bize doğuda öğretmen asker olarak görev yapan hikâye kişisinin somut gerçekçi bakışı lazımdır, bu hikâye algısı bir gerekliliktir artık. Burada Eyibilir’in bir hikâyeci olarak vurgusu, gündeliğin içinden doğan gerçekliği gösterme metoduyla hikemi olanı da yansıtarak sunmaktır. Biz doğuya öğretmen asker olarak tayini çıkmış hikâye kişisinin yaşadığı zor koşullara, tüm seçikliği, somutluğu, çıplaklığı, açıklığı ve vuruculuğuyla tanık olmak isteriz. Bize yerli gerçeklerimizi tüm açıklığıyla gösterecek tanık metinler gerektir. Bize ancak bu değer. Bu önemli bir şeye değer. Değerli olan budur. Bu, yaşadığımız hayatın asli anlamına, asliyetine de değecektir aynı zamanda. Buradan işte okuyucu da hikâye algısı, beğeni düzeyi, hikem kavrayışıyla içinde yer aldığı hayata dair bir bilinç, ama kavi/kuvvetli bir bilinç edinecektir. Hikâye bir bilinç önerisiyle bizi sarsacaktır. Metin mertleşecektir. Bizi gerçek ırgalar. Soğuk Kaya Gerçekliği bizi ırgalayacak, sarsalayacaktır.

Sözün özü, yazımızın son-ucu olarak söyleyebiliriz ki çift kutuplu bir öykü algısıyla metinlerini kaleme alan İbrahim Eyibilir’in Türk Edebiyatının ve Hikâyeciliğinin soylu anlatımına en çok yaklaştığı yerler, Soğuk Kaya’da, Kamera Şakası’nda belirir.

Soğuk Kaya Gerçekçiliğinde buluşalım.

İhtiyacımız olan budur ya da bu veçhede şekilleniyor…   

(*) Poetik Haber GYY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 FOTOĞRAF HİKAYESİ 35 (yedi iklimde ve bir ortak kitap çalışmasında yayınlanan yazı i.e) 1984’TE ZORBA VE DİL             Bin dokuz yüz do...