29 Ağustos 2018 Çarşamba

Fotoğraf Hikayesi:31 kök
Tam bu söğüt köküyle konuşurken telefonu çaldı. Facebook bildirimlerinden benim beğendiğim bir profilin fotoğrafını alıp Whatsap aracılığyla birbirine gönderen insanların bilgisini aldım. Dehşetle şok arası bir ruh haliyle facebook hesabından biraz ironik bir açıklama yazdım. Gerçi sonra bu açıklamayı sildim. Uzun zamandır fotoğraf hikayesi yazmıyordum. Bu ağaç kökü ve taş kökü olayın şahitleri. Karşılıklı söyleştik. Özetini buraya alıyorum. Bu nasıl bir tavır, nasıl bir haset, nasıl bir hastalıktır ki tek tek facebook beğenilerini takip edip kendine göre yanlış eksik gördüğünü mal bulmuş mağribi gibi buna sarılıp bunu birbirine gönderen bir ruh hali? Facebook açıklamasında da belirttiğim gibi sosyal medya nezaketi olarak bayram gönderimi beğenen bir profilin profil fotoğrafını beğenmiş olmam olay oluyor. Asıl olay; benim neyi beğenip neyi beğenmeyeceğime  karar verme yetkisini kendinde gören haddini bilmez hadsizin zavallı kibriyle buna karar vermesi. Şu sıralar "belâ" adlı bir hikaye yazıyorum, bana olmadığını biliyorum, onun ismi geçiyor diye başıma böyle molla kasım tıhniyeti musallat oldu. Ya sapkın ya da sapık olmalı ki şortlu bir bayan resmini beğenmiş olmamı yoldan çıkmış olmak olarak mı yorumladı acaba? Molla kasım zihniyetiyle ne garip düşüncelerle bunun resmini çekip biribirine gönderirir ki? Bunu bir yazar duruşuna yakıştıramayan kafasına uymadığı için bunu orada burada konuşup bana ulaşmasını sağlayacak kadar ısrar eden böyle tiplerle sınanma? Önce bir ego yükselmesi, her şeyimi takip ediyorlar diyen iç ses sonra  "sen derviş olamazsın" diyen derviş Yunus "sen çok hamsın biraz yan sonra da pişersin" türü bir mezaj veriyor olmalı sanki diye iç geçirme.  Her beğeninin peşine düşen bu haset ve kin yüklü tuhaf türü anlamaktan anlatmaktan acizim. Üstad Necip fazıl imdada yetişti
 "Sakın yobazı, bir davaya, onun en mahrem çilelerini çektikten sonra kıl ve nokta feda etmeksizin emirlere sımsıkı bağlanan ulvi adam sanmayınız! Yobaz, her sahada, asla anlayamadığı ve iç yüzünü göremediği tecelliler karışsında papağan gibi hep aynı aksülamelleri gösterip Nuh diyen, fakat Peygamber demeyen; ve insanda en büyük İlahi nimet, ruh ve fikri, bekçi sopası, tulumbacı narası ve yurya çığlığıyla boğmaya kalkışan, böylece inanışları kör ve havasız nefsaniyetine indiren insan kılıklı insan tersidir.
Yobaz, sadece Allahı bulmak için düşünmeye, ürpermeye ve kıvranmaya memur insanoğlunun en büyük düşmanıdır; ve en sefil hayvanlar arasında bile bir eşi bulunmaz esatiri hayvandır.
İslamlığın en ince kanunlarından biri, bir müslümana küfür isnad edildiği zaman eğer o kimse gerçekten küfürde değilse, küfrün, bir kurşun gibi geriye teperek isnad edicisini bir daha dirilmemecesine öldüreceğidir. Böyleyken, bir zamanların müslümanlık taslayan yobazı, mukaddes Şeriatin gözünde asla suç olmamak şöyle dursun, hatta teşvik ve rağbet mevzuu olan işlere küfür damgasını vurmakla teferrüd etmişti.
Dünün bir türlü ölçü ve insafa gelmez yobazları, kazan kaldırdıkları mevzularda bir izah ve müdafaa tavrı gördükleri zaman şöyle haykırırlardı: <<Söyletmen, vurun!>>... Ve bir kelime söyletmeden vururlar, kelleleri uçururlardı. Doğruysa doğru, yanlışsa yanlış olarak yine bizzat fikirle tesbit edilmesi gereken fikirden bu derecede korkmak için, insan geçinenlerin, maymunlar ve leş kargaları arasında bile kendilerine bir müttefik bulamamış olmaları lazım değil midir?
Fotoğraflarımda uzun zamandır "kök" tema olarak var. Eskisi kadar sık yayınlamıyorum. Yukarıda özetini yazdığım koyu sohbetlerimiz oluyor. Bir de dostum mavi ladin var, belki yazarım. (fotoğraf evden 2018 )

 FOTOĞRAF HİKAYESİ 35 (yedi iklimde ve bir ortak kitap çalışmasında yayınlanan yazı i.e) 1984’TE ZORBA VE DİL             Bin dokuz yüz do...